Toplum olarak siyaseti, kavramlar, ilkeler ve değerler üzerinden tartışmayı bırakalı çok oldu. Özellikle sağ siyasetin çok uzun yıllardır kendi sömürüye dayalı yönetim düzenini, suni kutuplaşma ve kavgalarla kamufle etmesi, yine sağ partilerin bu silahı 1950’lerden bu yana ustalıkla kullanmaları, siyasetin de sağcılaşmasına; sol partilerin de farkında olmadan veya darbelerin etkisiyle benzer strateji ve taktiklerle hareket etmelerine sebep olmuştur.
Bu durum kavga ve kutuplaşma ortamında, doğal olarak hakkın, hukukun, adaletin, emeğin, sömürü düzeninin, toplumsal ihtiyaç ve taleplerinin gerçekte ne olduğu veya ne olması gerektiği üzerine düşünemediğimiz ve tartışamadığımız bir ortamı da beraberinde getirmiştir.
Kapitalizmin daha rahat sömürebilme üzerine kurguladığı “rekabet” kavramı, sağ siyasetin bir aracı olarak da kendini “kutuplaşma ve kavga” olarak göstermiştir.
Bu da aslında “aynı ihtiyaç ve taleplere ama farklı siyasal tercihlere sahip toplum kesimlerinin” bir araya gelip ortak talep oluşturmaları, tercihlerini sorgulamaları ve bu doğrultuda ortak mücadele verebilmelerinin önüne geçmiştir.
Bu, sağcılaştırılan siyasetin sistematik bir stratejisidir. Çünkü toplumu ne kadar kutuplaştırırsanız, o kadar kendi talep ve ihtiyaçlarından uzaklaşır ve o kadar kolay yönetilebilir hale getirebilirsiniz. Hatta zaman zaman ve farkında olmadan toplumun bunu “takım tutar gibi parti tutmak” söylemiyle nesnelleştirdiğini de görmeniz mümkündür.
Sağ parti kültürü tüketim kültürünü de kapsadığı için bu durum teorik ve pratik bir çelişki değildir. Ancak kolektivizmi, birlikte ve birlikle üretmeyi ilke edinen üretim kültürünü ile sol değerlere sahip bir yapıysanız bu sizin için “farkında olmadan karşıtınızın değirmenine su taşıdığınız” büyük bir çelişki haline gelir.
“Bu çelişkilerin çözümlenmesi, her türlü kutuplaştırma, kavga ve siyasi figürden bağımsız olarak vermemiz gereken en büyük mücadeledir.”
Çünkü partilerin içine de bakarsanız, benzer kutuplaşma ve kavgaları görmeniz mümkündür. Kavga kazanma veya kutbun en güçlüsü olma amacına odaklandığınızda bu da “sağ siyasetin oyun alanında onların oyun kurallarıyla” oynamanıza neden olur ki zaten sağcılaşan siyasetin de asıl amacı budur.
Çünkü halkın, sağ-sol ileri-geri demeden kendi talep ve ihtiyaçlarını tartışabildiği siyasetten ivedilikle uzaklaştırılması, yağmanın ve sömürünün sürdürülmesi için olmazsa olmazdır.
Bu sebeple Milletin Meclisinde(!) milletin bir bölümünü temsil eden güçlü ve özgüvenli bir partinin, milletin tamamını temsil etmesi beklenen Erdoğan’ı “Cumhurbaşkanı gibi ağırlayıp, konuşmasındaki –kutuplaştırıcı- dilin ardından AKP Genel Başkanı gibi uğurlaması” hem bu kutuplaştırma ve kavga stratejisinin topluma teşhir edilebilmesi, hem de alternatif bir siyasetin kurgulanması açısından değerli ve önemlidir.
Çünkü biliyoruz ki AKP’ye ve sağ partilere oy veren milyonlarca seçmen ile muhalefete oy veren milyonlarca seçmen, aslında benzer ekonomik, siyasal ve toplumsal ihtiyaç ve taleplere sahipler.
O zaman yapılacak olan şey sağ siyasetin kutuplaştırma ve kavga silahını onların elinden alıp etkisiz hale getirmek, başta hukuk olmak üzere ilke ve değerler üzerinden Cumhurbaşkanının birer “Millet Görevlisi” olduğunu halka teşhir etmektir.

Yorum bırakın